(+90) 312 418 82 69

jfmo@jeofizik.org.tr

Milli Müdafaa Caddesi NO:10/7

06650 Kızılay/ANKARA
MENU
<BR>BASIN AÇIKLAMASI; <BR>17 AĞUSTOS 1999 MARMARA DEPREMİNİN 14 YILDÖNÜMÜ


BASIN AÇIKLAMASI;
17 AĞUSTOS 1999 MARMARA DEPREMİNİN 14 YILDÖNÜMÜ

BASIN AÇIKLAMASI

17 Ağustos 1999 MARMARA DEPREMLERİ 14. YILDÖNÜMÜ

17 Ağustos 2013, Türkiye için üzücü bir günün, 17 Ağustos 1999 (Mw=7.4) Kocaeli depreminin 14. yıl dönümüdür. 12 Kasım 1999 (Mw=7.2) Düzce-Bolu depremleri de bu sürecin devamıdır. 20000 civarında can kaybı ve milyonlarca TL‘lik mal kaybı ile bedel ödenen, deprem ve coğrafya bilgisini kullanamayan bir ülkenin dramıdır o gün... Deprem Kocaeli‘de olmuş, İzmit, Adapazarı, Gölcük, Yalova ve İstanbul‘da binlerce insan can vermiştir.

Tamamı bir deprem ülkesi olan Türkiye, bu jeolojik avantajını, deprem bilinci oluşturulamamış olan halkıyla afete dönüştürmüş, pek çok can ve mal kaybına yol açan zararlara uğramıştır. O günlerde zirvede olan kamuoyu hassasiyeti, maalesef depremlere özgü bir toplum psikolojisinin gereği olarak bu günlerde, sözkonusu travmayı bizzat yaşamış olan vatandaşlarımızın dışında önemini kaybetmeye yüz tutmuştur. 19 Mayıs 2011 (ML=5.9) Simav-Kütahya ve 23 Ekim 2011 (Mw=7.1) Tabanlı-Van depremleriyle kamuoyu tekrar irkilmiş, halkımız bunların kattığı üzüntü ve ülkemizin deprem özelliği gereği devam eden günlük onlarca küçük depremle birlikte yaşamını sürdürmektedir. Düzenlenen deprem haftaları ve benzer etkinlikler, deprem tehlikesi ve konusunun kamuoyu gündeminde kalmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Ülkemiz, dünyanın en etkin ve yıkıcı deprem kuşaklarından birinde bulunmaktadır. Geçmişteki birçok yıkıcı depremlerde olduğu gibi gelecekte de meydana gelecek depremlerde önlemler alınmadığı takdirde büyük mal ve can kaybına uğrayacağımız unutulmamalıdır.

Bütün bu gerçeklere rağmen;

03 Nisan 2012 ve 14 Nisan 2012 tarihlerinde bürokrasiyi azaltmak hedefiyle, 3030 sayılı Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde değişiklikler yapılmıştır. Buna göre Meslek Odaları tarafından proje müelliflerine verilen mühendislik hizmetlerini yapmaya yetkili olduğuna dair belge yerine, proje müellifleri tarafından taahhütname verilmesi şartı getirilmiştir. Bu durum, Meslek Odalarının üyeleri üzerindeki denetimini kaldırarak kamunun güvenilir mühendislik hizmeti almasını engellemektedir.

02.07.2013 tarih ve 28695 sayılı Resmi Gazete‘de, "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" yayımlanmıştır. Yönetmelik Madde: 3 Riskli Bina Tespit Yöntemi 3.2.5, "Riskli bina tespitlerinde binanın bulunduğu arsada yeni zemin araştırması yapılabilir veya bölgede daha önce yapılmış zemin araştırma sonuçları kullanılabilir. Arsada zemin araştırması yapılmaması durumunda, bölgesel olarak elde edilen verilerin kullanılmasına proje mühendisi karar verecektir. Veri yokluğunda yerel zemin sınıfı Z4 olarak kabul edilir" şeklindedir.

Tüm yapı alanlarında jeofizik çalışmalarla elde edilecek veriler ışığında yerel zemin sınıfı belirlenebilir. Kamu yararı açısından, Riskli bina tespitlerinde binanın bulunduğu arsada yeni zemin etüt raporu hazırlanmalı yeni verilere göre bulunacak yerel zemin sınıfı kullanılmalıdır.

02.08.2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanan, 6495 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun‘da; Madde 73 p) 1ı) 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 8. maddesine eklenen 1ı) bendi ile "Harita, plan, etüt ve projeler; idare ve ilgili kanunlarında açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dâhil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez. Vize veya onay yaptırılmaması ve benzeri nedenlerle müellifler veya bunlara ait kuruluşların büro tescilleri iptal edilemez veya yenilenmesi hiçbir şekilde geciktirilemez. Müelliflerden bu hükmü ortadan kaldıracak şekilde taahhütname talep edilemez." düzenlenmesi yapılmıştır.

Bu düzenleme ile meslek odalarının mesleki denetimi tamamen kaldırılmaktadır. Torba Yasa içerisine eklenen bu bentle, TMMOB ve bağlı odalar etkisizleşme, hatta itibarsızlaşma gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalmaktadır.

Meslek odalarının yapmış olduğu kamusal mesleki denetimi kaldırılarak, serbest çalışan meslektaşlarımızın Odaları ile bağlarının koparılması, ülkemiz için yarar sağlamayacaktır. Bu düzenleme ile Oda üyesi olup olmadığı belli olmayan diplomasız jeofizik mühendislerinin rapor hazırlamasının önü açılabilecektir. Mesleki denetim olmadığı için Oda mevzuatına göre tescilli bürolarımız haksız rekabete uğrayacaklardır. Etüt ve projelerin standartlara uygun olarak yapılıp yapılmadığı kontrol edilemediğinden, hazırlanacak niteliksiz zemin etüt raporları ile yapı güvenliğinden yoksun bir bina stokunun oluşmasına neden olunabilecek, her depremde olduğu gibi ülkemiz büyük can ve mal kayıpları ile karşı karşıya kalmaya devam edebilecektir.

3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 8. maddesine eklenen bir bentle TBMM‘de "Torba Yasa Teklifi" görüşülürken gece yarısı önergesi ile yapılan bu düzenleme; Jeofizik Mühendisliği Hizmetlerinin, Jeofizik Mühendisleri Odası tarafından belirlenen, jeofizik mühendisliği asgari ücret tarifesinin uygulanması suretiyle meslektaşlar arasında haksız rekabetin önlenmesi, jeofizik mühendislik hizmetlerinin mesleki, bilimsel ve teknik esaslar, ülke ve meslektaş yararları doğrultusunda verilmesini engellemektedir.

Kamu yararı, insanlarımızın depremlerden ve diğer bütün afetlerden korunma, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı açısından, 3194 sayılı İmar Kanunu‘na eklenen bu değişiklik düzeltilmelidir.

Deprem, ülkemizde kaçınılmaz bir yaşam gerçeğidir. Unutulmamalıdır ki; geçmişte büyük depremler olduğu gibi gelecekte de olmaya devam edecektir. Önemli olan deprem öncesi gerekli tedbirlerin alınarak deprem riskinin en aza indirilmesi ve depremden sonra arama-kurtarma ve ilk yardım hizmetlerinin koordineli ve sağlıklı bir şekilde organize edilebilmesidir. Aksi takdirde, tarihin acı tekerrürleri deprem gerçeğini bizlere tekrar hatırlatacaktır.

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası olarak depremle iç içe yaşayan ülkemizde, yaşayacağımız depremlerin yıkıcı afetlere dönüşmemesi için akıl, bilim ve mühendislik gerçekleri doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Depremler önlenemez, ancak zararları azaltılabilir. Deprem riskine karşı insanlarımızın güvenli bir yapıda huzur içinde yaşaması için;

  1. Deprem riskine sahip gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de depreme dayanıklı yapı tasarımı için zemin etütlerinde mutlaka jeofizik mühendisliği çalışmaları olmalıdır.

  2. Jeofizik Mühendisleri, Yapı Denetim Kuruluşları ortağı olarak, zemin laboratuar deneyleri, jeoteknik etüt ve yapıda hasarsız jeofizik testlerle ilgili proje müellifi ve denetçisi olmalıdır.

  3. İmar planına altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmadan yeni yerleşim yerleri belirlenmemeli, ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda mühendislik hizmeti almayan hiçbir uygulamaya ruhsat verilmemelidir.

  4. Afet risklerinin azaltılması sürecinde önemli bir rolü olan yerel yönetimlerin kontrol ve denetim görevlerini yerine getirebilmeleri için başta Jeofizik Mühendisi olmak üzere teknik personel istihdamı sağlanmalıdır.

  5. Deprem riski olan yerleşim alanlarında bina stoku dökümü çıkarılmalı, niteliksiz yapı stokunun iyileştirme veya yenileme işlemi yapılmalı, ihtiyaç duyulan mevzuat değişiklikleri bir an önce gerçekleştirilmelidir.

  6. Kentsel dönüşüm projeleri; mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı işbirliği ile yapılmalıdır.

  7. Deprem öncesi, sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalarda kamu yararı ve ülke çıkarına uygun programlar oluşturulmalı, kamusal denetim etkinleştirilmelidir.

Deprem ülkesinde yaşamak bir ayrıcalıktır. Ülkemizdeki verimli ovaların, dünyanın en güzel içeceği olan içme sularının nedeni depremlerdir. İzmir, Aydın, Manisa ve çevresi; böyle bir deprem ülkesinin deprem yönünden en aktif bölgesinde yer almaktadır. Bu şehirler, deprem cihazlarınca algılanan günde ortalama 20 deprem geçiren bir mikro-sarsıntı sürecine sahne olmaktadır. Depremden kaçmanın mümkün olmadığı gerçeğinden hareketle çıkar yol, deprem bilinciyle ve depreme dayanıklı yapılarda yaşamaktan geçmektedir. Depreme dayanıklı yapı, bir büyük deprem sonrası içinden canlı olarak çıkılabilen yapıdır. Bunun için yapılması gereken de toplumun deprem eğitimine devam etmek, yerel yönetimlerin, merkezî idarenin de desteğini alarak kentsel dönüşüm projelerine hız vermesi, binaların dinamik zemin koşullarının iyi bilindiği yerlere ve bina-zemin uyumunun sağlanarak yapılması, sıkı denetimden vazgeçilmemesidir. Ve, bir deprem ülkesinde hiç unutulmaması gereken bir gerçek de deprem bilincinin, bir temel eğitim işi olduğudur.

Birer doğa olayı olan depremlerin afet haline gelmesi, felaket olarak yaşanması kader olamaz...

"17 Ağustos 1999 Kocaeli Depreminin 14. yıl dönümü" vesilesiyle, depremlerde yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygıyla anıyor, depremzede yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı, deprem bilinciyle geçen sağlıklı bir yaşam, depremlerin getirdiği avantajlara karşı bilinçli bir farkındalık diliyoruz.

16 Ağustos 2013

TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI

TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ

 

Okunma Sayısı: 643