(+90) 312 418 82 69

jfmo@jeofizik.org.tr
tmmobjfmo@hs01.kep.tr

Milli Müdafaa Caddesi NO:10/7

06650 Kızılay/ANKARA
MENU

BÖLGEDE BÜYÜK DEPREM BEKLENTİSİ

GÜNAYDIN : Vural Köse Ceyhan Depreminin üzerinden tam 12 yıl geçti. Yaşanan acılar zamanla unutuldu, Marmara depreminin ardından toplum Türkiye\‘nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Yaşanan binlerce can kaybına karşın yaşanan acılardan ders aldık mı acaba?.. Ceyhan depreminin büyüklüğüne oranla yarattığı hasar bakımından dünyanın en büyük depremleri arasında tarihin sayfalarına geçtiğini belirten Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Melih Baki, aradan geçen zaman diliminde \"Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı Yasası\"nın TBMM gündemine gelmediğine dikkat çekti. Adana\‘da Büyükşehir Belediyesi\‘nin bu konuda önemli bir adım atarak imar yönetmeliğini değiştirdiğini ancak bu yönetmeliğe merkez ilçelerden Sarıçam ve Yüreğir belediyelerinin uymadığını vurgulayan Baki, konuyla ilgili yazdıkları resmi yazılara yanıt alamadıklarını ve bu nedenle suç duyurusunda bulunmaya hazırlandıklarını söyledi. Adana, Hatay, Ceyhan, Osmaniye ve Akdeniz havzasının sismik atkivite açısından oldukça hareketli bir dönem geçirdiğini anlatan Baki, Çatalan içme suyu projesinin yaşama geçmesinin ardından su kuyularının kapatılması nedeniyle olası bir depremde yaşanacak can ve mal kaybının daha fazla olacağının altını çizdi. Hatay\‘da son iki yıldır hiçbir deprem aktivitesi olmadığına dikkat çeken Baki, Hatay\‘da 7.0 büyüklüğünde bir deprem beklendiğini ifade etti. Geçtiğimiz hafta yurt genelindeki özellikle de büyük kentlerde yaşanan sel felaketlerini yerel yönetimlerin, gecekonduları yasallaştırarak yaşama geçirdiği kentleşme anlayışına bağladı ve bu anlayışın sorgulanması gerektiğini vurguladı. Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Melih Baki, Ceyhan depreminin ardından geçen süreçle ilgili sorularımızı yanıtladı. AFRİKA VE ARAP KITASI BÖLGEYİ ZORLUYOR Günaydın Adana: Ceyhan Depreminin üzerinden 12 yıl geçti. Ceyhan depremi deprem literatüründe hangi konumda? Melih Baki: Adana ve çevresi bir deprem bölgesi. Bütün deprem aktarımları Doğu Akdeniz bölgesinde oluyor. Afrika ve Arap kıtasının Anadolu plakasını itme hareketi depremlere neden oluyor. Göreceli olarak Arap kıtasının Afrika plakasına göre daha hızlı olması buradaki deprem hareketlerini daha fazla tetikliyor. Türkiye'deki bütün deprem aktarımları Afrika, Arap ve Anadolu plakasının çarpışma zonundan oluşuyor. Kuzey Doğu Anadolu Fayı\‘na da aktarımı Güney Doğu Fayı\‘yla oluyor. Ceyhan depremi 6.2 büyüklüğünde olmasına karşın itibariyle kentimizde ve dünyada yarattığı hasar itibariyle dünyanın en büyük depremlerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Yarattığı bu hasarın nedeni de bölgedeki depreme dayanıklı yapı tasarımının çok zayıf olmasından veya hiç olmamasından kaynaklanıyor. Merkez üssü Adana'ya 68 kilometre uzakta olmasına rağmen bu kadar hasar yaratmasının nedeni binaların zeminleri, temelleri ve depreme dayanıklı yapı tasarımından yoksun oluşundan kaynaklanıyor. Eğer depremde ters bir fay mekanizması değil de doğru atımlı bir fay mekanizması çalışsaydı hasar hiç kimsenin tahmin etmediği kadar daha büyük olacaktı. Ters fay çalıştığında beklenen hasarı meydana getirmez. Doğru atımlı fay olduğu zaman depremin boşalttığı enerji ve deprem hareket yönü belirgin olur. Ters faylarda ise dağılma olur. Yani yıkım teşkil edecek enerji boşalımı tek bir yöne değil de dağılarak olur. Bundan dolayı Adana depreminde ters fayın çalışması Adana ve bölgemiz için aslında bir şanstı. Bu çok önemli bir uyarıydı. YETKİLİLER HİÇBİR ŞEYE DİKKAT ETMİYOR G.A.:Peki, oradan geçen 12 yılda ne değişti? M.B.: Türkiye\‘nin tehlikeli bir deprem coğrafyasına sahip olduğu açık. Bu yüzden devleti idare eden erk, belediyelerin başına gelen insanlar, bürokratlar, atanmış ve seçilmiş yetkililer insanların hayatından sorumlu bu insanlar idare ettikleri toprakların tarihsel geçmişine bakmak zorundadırlar. Bu coğrafya hangi afetleri geçirmiş ve ne gibi önlemler alınmış? Bu noktada, hiçbir yetkilinin buna dikkat etmediğini görüyoruz. Adana depreminden sonra bir de Marmara depremi oldu. Son 10–15 yıllık tarihte ülkemizin büyük kent depremleriyle sarsıldığı, çok büyük can ve mal kayıplarının olduğu ortada. Bu gerçekliğe karşın hala Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı Yasası TBMM gündemine inmiş değil. Anımsarsanız, 1999 Marmara depreminden sonra apar topar bir deprem şurası topladılar. 3 bine yakın bilim insanı bu şurada biraraya geldi. Çalışmalar yapıldı. Raporlar hazırlandı ancak, şu anda o raporların nerede olduğu belli değil. İNSAN HAYATI İKİNCİ PLANA ATILIYOR G.A.: O zamandan bugüne kadar ne oldu? M.B.: Genelgelerle, yönetmeliklerle geçiştirilmeye çalışıldı. Çıkan genelgelere baktığımız zaman ülkemizi idare eden zihniyetin ülke yönetiminde kamu yararından nasıl uzak kaldığı, insan hayatını ikinci plana attığı net olarak görülüyor. Çıkan onlarca genelge birbirleriyle çelişiyor. Bu yüzden de birbirleriyle zıt, ne olduğu anlaşılamayan, sorumluluk duygusu taşımayan getirmeyen uygulamalar olarak önümüzde duruyor. Bu genelgeler her belediye tarafından farkı farklı uyguluyor. ADANA'DA ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI G.A.: Adana özelinde de durum aynı mı? M.B.: Adana\‘da önemli adımlar atıldığını söyleyebiliriz. Buna en güzel örnek Adana Büyükşehir Belediyesi\‘nin değiştirdiği İmar Yönetmeliği. Ancak, Büyükşehir Belediyesi değiştirmiş olsa da Yüreğir ve Sarıçam belediyeleri bu işi göstermelik olarak eski yöntemlerle yani göz boyayarak yapıyor. Büyükşehir'in imar yönetmeliğine uymuyorlar. Neden uymadıklarının da mutlaka sorgulanması gerek. Jeofizik Mühendisleri Odası olarak yazılar gönderdik ama bu yazıların ya hiçbiri başkanın eline geçmiyor ya da dikkate alınmıyor. JEOFİZİK ETÜDÜ YAPILAN BİNALAR YIKILMADI G.A.: Büyükşehir Belediyesi\‘nin imar yönetmeliğinde yaptığı değişiklikler depreme dayanıklı yapı tasarımı konusunda yeterli mi? M.B.: Yeterli. Bir binanın depreme dayanıklı yapı tasarımını konuşabilmek için önce binanın deprem anında yıkımına neden olan deprem kuvvetlerinin bilinmesi lazım. Bunun için de o kuvvetlerin yapılaşmadan önce hesaplanması gerekli. Bu hesaplar da sismoloji dersini gören bir tek jeofizikte yapılır. Avrupa Eurocode 8 formatında, Japonya\‘da, Amerika\‘da, Rusya\‘da ve Çin'de depremin dinamik parametrelerini hesaplayan jeofizik çalışmalar olmazsa olmaz kuraldır. Türkiye'de ise ilgili meslek gruplarımızdan olan inşaat mühendisliğinde sismoloji yok. Jeoloji mühendisliğinde de sismoloji dersi yok. Bu noktada sorun başlıyor. Bunun en acı örneklerini Marmara depreminde görebiliriz. Marmara depreminde yıkılan sanayi tesislerinin tamamının zemin etütlerini Türkiye'nin en saygın inşaat ve jeoloji hocaları yapmış olmasına rağmen yıkıldı. Jeofizik etüdü yapılmış hiçbir bina ise yıkılmadı. GENELGELER UYGULANMIYOR G.A.: Bu konuyla ilgili olarak Hükümetlerin bir çalışması olmadı mı? M.B.: 19 Ağustos 2008 tarihinde Hükümet bir genelge çıkardı ve Resmi Gazete\‘de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu genelge uygulansa önemli sorunları çözecektir. Genelgenin 1. maddesi zemin etütlerinde jeofizik uygulamaları tarif eder. Ne yazık ki belediye bundan habersiz ve bilinçli bir şekilde bunu yapmıyor. Örneğin Yüreğir ve Sarıçam belediyeleri hem Büyükşehir İmar Yönetmeliği hem de ilgili genelge olmasına rağmen bunları uygulamıyor. ANAKENT DIŞINDA HİÇBİR DELEDİYE UYMUYOR G.A.: Neden uygulamıyorlar peki? Kasıtlı bir durum mu var? M.B.: Biz de nedenini öğrenmeye çalışıyoruz. Bunun için yazdığımız yazılarımıza da cevap vermiyorlar. Anakent dışında kalan belediyelere baktığımız zaman çoğu belediyelerin uygulamadığını görüyoruz. Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak bu belediyelerin hepsine resmi bir yazıyla neden uygulanmadığını sorduk. Yanıtını da Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde istedik. 2 ay geçmesine karşın yazı yazdığımız belediyelerin yüzde 80'inden cevap gelmedi. İkinci yazımızı da yazdık ve bu yazıdan da sonuç alamazsak suç duyurusunda bulunacağız. Bilgi Edinme Yasası'na dahi uymuyorlar. Bir adım daha ileri gidecek olursak, çoğu belediyenin imar müdürlüklerinde ne olduğunu anlayamadığımız ilişkiler yaşanıyor ve bunların sonucunda insan hayatını riske edecek uygulamalara imza atılıyor. Çok doğru bir tabirle toplu mezar açmaya devam ediyorlar. Devlet kurumlarında hangi mevkide, hangi görevde olursanız olun meslek şovenizmi yapma lüksünüz yok.Bu suçtur. Rant adına kamu yararını, insan hayatını güvence altına alacak uygulamaları reddetme, yapmama lüksünüz de yoktur. Böyle bir şansınız da yoktur olamaz. Buna karşın dediğim gibi bölgemizdeki belediyelerin yüzde 80'i bilgi edinme yasasına bile uyup yanıt vermiyorlar. ADANA'DA MAALASEF ÇALIŞMA YAPILMADI G.A.: Ceyhan depreminden sonra Adana'da ne yapıldı ? M.B: Deprem riski olan dünyanın bütün ülkelerinde, Afrika'da bile deprem geçirmiş kentlerde bina envanteri çıkarılır. Bunun nedeni bir sonraki depremde binaların durumları ne olacağını bilmek içindir. Ona göre teknik ve mühendislik çalışmalara başlanır. Adana'da bu maalesef yapılmadı. Yalnız Adana'da daha da önemli bir şey var. Çatalan içme suyu projesi öncesi ve sonrası kentleşme açısından bir dönüm noktasıdır. Çatalan'ın hizmete girmesinin ardından içme ve kullanma amaçlı tüm su kuyuları kapatıldı. Kapatıldıktan sonra kentin merkezi yerleşim yerinde yeraltı su seviyesi doğal seviyesine yani 7 metreden 3–4 metreye kadar yükseldi. Zemin artık eski zemin değil. Çok katlı apartmanların tamamına yakınının bodrum katları suyla dolu. Bir deprem anında zemin sıvılaşması dediğimiz olay gerçekleşecek ve beklenen can ve mal kaybının çok daha üzerinde bir kayıp yaşanacaktır. Suya doygun zemin deprem anında can ve mal kayıplarını kat kat artıracak. Bununla ilgili olarak o kadar bağırıp çağırmamıza, yazı yazmamıza, basına bilgi vermemize rağmen bugüne kadar bir adım atılmış değil. VALİLİKTE DE BELEDİYELERDE DE BU KONUDA ÇALIŞMA YOK G.A.: Su seviyesinin bu kadar yükseldiği bölgeler nereler? M.B.: 1. Kanaldan güney mahallelerine kadar olan bölüm diyebiliriz. Durum bu iken ne belediyede ne de Valilikte bir çalışma var. Zaten ülkemizin bilim politikası yok. Felaketten felakete aklı başına gelen sonra unutan, balık hafızalı bir toplumuz ne yazık ki. HATAY, OSMANİYE VE CEYHAN'DA HAREKET VAR G.A.: Şu anda bölgemizde deprem aktiviteleri ne durumda? Son 2 yıl içinde özellikle kozan bölgesinde bir hareketlilik olduğunu herkes biliyor. Yaşanan bir deprem fırtınası vardı. Şu anki durum nedir? Büyük bir deprem beklemeli miyiz? M.B.: Bölgemizde çok hareketli bir sismik aktivite dönemi geçiriyoruz. Deprem açısından çok yoğunlaşmış bir konumda. Hatay, Osmaniye, Hatay ve Ceyhan bölgeleri çok çok önemli. Bir de Akdeniz'deki deprem hareketleri Anadolu'ya doğru bir yırtılma, ilerleme hareketi gösteriyor. Deprem her an olabilir ama bilimsel olarak sismoloji laboratuvarında 24 saat depremi izleyen insanlarımız var. O arkadaşlarımız diğerleri gibi 30–40 yılda bir deprem olacak gibi saçma sapan düşüncelerle uyumuyor. 24 saat hareketlilikleri izliyorlar. Afrika kıtası yılda 2.5 santimetre hızla Anadolu'ya doğru geliyor ve Akdeniz giderek kapanıyor. Bu geliş süreci zaman zaman hızlanıyor, zaman zaman da 2.5 santimetreyi koruyor. Afrika geldiği sürece burada her an büyük bir deprem bekleniyor. Burada şunu da vurgulamalıyız. Depremler periyodik zaman dilimlerinde olmaz. "20 yılda, 40 yılda bir olur" söylemleri bilimsel yanı olmayan düşüncelerdir. Çünkü tarihin değişik dönemlerinde kayıt altına alınan deprem arşivlerine baktığınız zaman deprem hareketlerinin başladıktan sonra peş peşe altı ay, üç ay, bir yıl arayla vurduğu, yıkım teşkil ettiği o kadar çok örnek var ki… Bunu periyotla izah etmenin hiçbir bilimsel mantığı yok. HATAY'DA İKİ YILDIR DEPREM AKTİVİTESİ YOK G.A.: Böyle bir depremin büyüklüğü ne olur? Ne kadar büyüklükte bir deprem bekleniyor ve ne kadar büyüklükte bir zarar verecek bölgemizde? M.B.: Bu kırılacak fayın durumuna bağlı bir durum. Depremin olup olmayacağı iki yolla belirlenir. Her fayın insan gibi bir hayatı vardır. Canlıdır yani. Bir insanın yaşamı nasıl bir gün durup dururken susarsa, günde 30-40 deprem üreten bir fayın susması da ona benzer. Bu suskunluk 7.0'den büyük deprem üretir. Hatay'daki durum da şu anda bu. Hatay'da son iki yıldır deprem aktivitesi yok. Bir kilitlenme var ve o kilitlenmeyi de büyük bir deprem aşabilir. Hatay birinci derecede en tehlikeli depremi bekleyen bölgelerimizden birisidir. O yüzden 7'den büyük deprem beklemeliyiz Hatay'da. Hatay Güzelburç'taki tek katlı, iki katlı evlerde oturulamıyor. Çünkü zemin deformasyonundan dolayı hasar o kadar büyük. Osmaniye Ceyhan, Dörtyol, Adana ve Doğu Akdeniz bölgemiz ve Akdeniz'de normal deprem aktiviteleri hızlı bir şekilde artmaktadır. Bunun da anlamı her an burada bir depremin olabileceğidir. Hiçbir orta ve büyük bir deprem işaret vermeden gelmez. Bu küçük aktiviteler de onların göstergesidir ama ne zaman oluşacağını bilemeyiz ancak, 24 saat izliyoruz. BİR GÜN BU KENTLERİ TERK EDECEĞİZ G.A.: Adana'da oluşacak bir depremin büyüklüğü ne olur? M.B.: Adana baseni çok büyük faylarla parçalanmış halde. Beklediğimiz o depremde kırılacak fayın konumu çok önemli. Baskı, ittirme hareketi başladığı zaman en zayıf zonu kıracaktır. Daha dirençli bir fayı kırdığı zaman ise yine 6.0'dan büyük bir deprem göreceğiz. Deprem yasasına göre bir bölgede 6.0'dan ve ya 7.0'dan büyük bir deprem olmuşsa gelecekte oluşacak deprem hareketi de en az o büyüklükte bir deprem yaratabilir. Nasıl ki tarihsel süreçte bu büyük depremler nedeniyle insanlar bu kentleri ölü ya da canlı olarak terk ettiyse biz de bu bölgeyi, kentleri bir gün terk etmek zorunda kalacağız. Gidişat o yönde. ADANA'DAKİ DEPREM DAHA FAZLA ZARAR VERECEK G.A.: Şu anda beklediğimiz depremin 1998'dekinden az olmayacağını söyleyebilir miyiz o halde? M.B.: Daha fazla olur. Depremin büyüklüğü Adana'ya, yerleşim yerlerine yakınlığına, kırılmanın, mekanizmanın doğru atımlı fay mı, ters atımlı faymı olduğunu bağlı. Daha fazla hasar yaratacak çünkü, az önce konuştuğumuz gibi yeraltı su seviyesi çok daha yüksek. Oluşacak deprem düşündüklerimizden, çok daha büyük bir şekilde can ve mal kaybı yaratabilecektir. DOĞA YAŞAYAN BİR VARLIKTIR G.A.: Depremden kaçış olmadığını hepimiz biliyoruz. O zaman depremde oluşacak kayıpları azaltmak için ne yapmak gerek? M.B.: Depremler ve diğer afetler tabiî ki olacak. Doğa yaşayan bir varlıktır. Bir yağmurda dünyanın sayılı kentlerinde evleri su basıyor, evlerde boğulmalar oluyor. Lağım çukurlarından insan cesetleri çıkarılıyor. Bu sorgulanması gereken büyük bir suç. Sorumluluk yüklenmeli. Yapan sorumlu olmalı. Bir adam zemin etüdünü sahte yapıyorsa, o bina yıkıldığı zaman içinde insanlar ölüyor. Bu kişinin cinayetten de yargılanması lazım. İşini yaparken doğru dürüst yapmalı. Bütün yasal düzenlemelerin bir sorumluluk yüklemesi lazım. Yurtdışında bu işi yapacak insanlara sorumluluk yükleniyor ve yargılanıyorsunuz. Ölüm varsa cinayetten yargılanıyorsunuz. Bina yıkılmışsa bütün sülalenizin mal varlığına el konuluyor ama Türkiye'mizde herkesin yaptığı yanına kar kalıyor. Artık bilimsel anlamda çok önemli bir yere geldik ama ülkemizde akıldışı olaylar yaşanıyor. AB'nin Eurocode 8 formatı deprem riski olan bölgelerde yer seçiminden temel zemin etütlerine, bina inşaatına kadar, depreme dayanıklı yapı tasarımını tanımlar. Türk Standartları Enstitüsü tercüme etmeden Eurocode 8 formatını kabul etti ama bir tek kapağı Türkçe. Uygulamacı kuruluşlar ise bundan habersiz. Biz yazılar yazdık çizdik, gönderdik sağa sola da haberleri oldu. Ne olduğunu bilmiyorlar. Yasal bir yaptırımı olsaydı belediyeler bunu göze almazdı. AB'ye girdiğimiz zaman bu format şart olacak ama şimdi şart değil. BELEDİYE YÖNETMENİN İFLAS NOKTASIDIR G.A.: Doğanın canlı bir varlık olduğunu söylediniz. Geçtiğimiz hafta birçok kentimiz yağmur nedeniyle sular altında kaldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz? M.B.: O görüntüler Türkiye'deki kentleşmenin, belediye hizmetlerinin, belediye yönetme anlayışlarının iflas noktalarıdır. Bir yaz gününde yağan yağmurlarda kentleşmenin iflas ettiği, şehir içinde kabul edilmeyecek ölümlerin yaşandığı bu belediye anlayışlarının sorgulanması lazım. Belediye başkanlarından, yönetimlere, kentleşmeden imarlaşmaya kadar kesinlikle artık bunların sorgulanması lazım. Yağmur yağıyor ve yarım saatte bütün şehri su basıyor. Ölümler, , arabasıyla sürüklenenler görüyoruz. Doğaya cahilce müdahale etmenin bedeli bundan çok daha ağır ödenecek. Boşaltım sistemlerinin, dere yataklarının, heyelanlı alanların imara açılması, depreme dayanıklı yapı tasarımının unutularak yasallaştırılarak gecekondulardan şehir yaratma anlayışlarının mutlaka sorgulanması gerekir. ADANAYA DA DÜŞSE AYNI DURUMU YAŞAYACAĞIZ G.A.: Adana'da böyle bir durum yaşanır mı? M.B.: O kentlerimize yağan yağmur Adana'ya da düşse aynı durumu yaşayacağız. Bugün İzmir'de, Tuzla'da, Gebze'de, Trakya'da, Denizli'de bu görüntüler yaşandı. Bu kentlerin çoğu topografik olarak Adana'dan daha iyi olmasına rağmen Adana bunun bedelini daha da fazla ödeyecek. Çünkü kentleşme, imarlı kent, imara yeni açılan alanlar adına hiçbir şey yapılmıyor. Tamamen ranta dayalı yasallaştırılmış gecekondu anlayışından bir şehir yaratılıyor. UCUZ ARSA ÜRETİLMELİ G.A.: O zaman ne yapmak gerek? M.B.: Kent merkezleri arazilerin altına dönüştüğü mekanlardır. Kentler göçle beslenir çünkü iş bulma umudu vardır, sanat vardır, okutma umudu vardır, daha rahat yaşama umudu vardır. Belediyeciliğin birinci temel kuralı planlı kentleşmedir. Mevzi imar planlarını nüfus artışının önüne geçirmek zorundalar. Kendiliğinden gelişen kentler olmaz. Ucuz arsa üretimi yapılmalı. Arsa üretimi yapılmalı. Ekonomik durumu iyi olmayan insanlara tek tip proje yaratmalıyız. Altyapısı hazır bir şekilde vermeliyiz. İNSANGÜCÜ DOĞAYA MEYDAN OKUYAMAZ G.A.: Son söz olarak ne söylemek istersiniz? M.B.: Hiçbir insan gücünün doğaya meydan okuma şansı yok. Doğa kendi bildiği yasalarla çalışır, yıkar gider. Biz insanlara ayırdığı yerler vardır. Bilimi ve mantığı kullandığımız zaman bu sorunu en hafif şekilde atlatabiliriz ama gelin görün ki herkes insan hayatı üzerinden rant elde etmeye çalışıyor. Bedeli de ağır oluyor. Hepimizin artık sorgulamamız gerek. 29 Haziran 2010 Salı 12:25 http://www.adanahabermerkezi.com

Okunma Sayısı: 1335