BASINA VE KAMUOYUNA;
17 MART DEPREM HAFTASI
Deprem, insanlığın yaşadığı en önemli felaketlerin başında yer almaktadır. Depremler dünyamızın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Toplumumuzun deprem bilincinin oluşturulması ve depremlere karşı hazırlıklı olunması amacıyla; ülkemizde her yıl 1-7 Mart tarihleri arası deprem haftası kabul edilmiştir.
Ülkemiz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerindedir. Türkiye topraklarının%93‘ü, nüfusunun %98‘i, sanayi kuruluşlarının %98‘i ve barajlarının %95‘i deprem bölgeleri içinde yer almaktadır. Depremler ve doğal afetler nedeniyle büyük can ve mal kayıpları meydana gelmektedir. Doğal afetlerin sebep olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıplar istatistiklere göre GSMH‘NIN %3‘ü kadardır.
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, 22 Kasım 1999 Düzce Depremi, 23 Ekim 2011 Van Depremi ve 2011 yılı içerisinde yaşanan orta büyüklükteki; Simav, Tekirdağ, Elazığ depremleri hafızalarımızda, binlerce can ve milyarlarca ekonomik kayıplarının olduğu büyük acılar ve çaresizliklerin yaşandığı bir doğa olayı olarak yer almıştır.
Mevcut ve olası yerleşim alanlarında, deprem zararlarını en aza indirmenin bileşenlerinden biri, yapının zeminin özelliklerinin ve yer altı yapısının bilinmesi, bölgesel olarak mikrobölgeleme etütlerinin yapılması ve yer seçiminde tüm mühendislik birimlerinin birlikte çalışması, diğeri ise eğitim çalışmaları ile halkımızın deprem konusunda bilinçlendirilmesidir.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası olarak, 1-7 Mart Deprem haftası içerisinde yapılan etkinliklere destek vererek ve etkinliklere katılarak deprem konusunda halkımızın bilinçlendirilmesi için katkı verilmektedir.
Ülkemizdeki yapı stokunun ne kadar sağlıksız ve depreme dayanıksız olduğu yaşanan depremlerle ortaya çıkmıştır. Büyük şehirlerle birlikte Anadolu‘da da binaların envanteri çıkarılarak yapı stokunun belirlenmesi gerekmektedir.
Zemin özellikleri ve yapı olarak depreme dayanıklı olmayan yapılar diğer mühendislik disiplinleri ile birlikte Jeofizik Mühendislerinin çalışmaları ile saptanmalıdır.
Türkiye‘deki deprem bölgeleri tekrar ele alınmalı, daha detaylı çalışmalar yapılarak yeniden bir Deprem Bölgeleri Haritası hazırlanmalıdır.
Yeraltının dinamik esneklik dirençleri, yerin dayanımı, taşıma gücü ve davranışı, yerin sarsım özellikleri, su varlığı, yer altı yapısı ve süreksizlikleri, deprem bölgelendirme ve beklentisi, yer kırıklarının diriliği ve işleyişi, oturma, sıvılaşma, yer kayma alanları ve boyutları, statik hesaplara veri olacak yer yapısının fiziksel özellikleri jeofizik mühendislerince bulunmaktadır.
Deprem riskine sahip gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de deprem dayanıklı yapı tasarımı için statik projeye esas zemin etütlerinde mutlaka jeofizik mühendisliği çalışmaları yapılmalıdır.
Binayı yıkan depremin dinamik parametreleridir. Bu parametreler jeofizik mühendisleri tarafından hesaplanmaktadır. Depreme dayanıklı binaların üretilmesinde, insan yaşamı, can ve mal kayıplarının en aza indirilmesi için olmazsa olmaz jeofizik mühendisliği hizmetleridir.
Depremlerin afete dönüşmemesi için; tüm yapı denetim şirketlerinde ve tüm belediyelerin bünyelerinde en az bir jeofizik mühendisi istihdam ederek kontrol ve denetim görevini yerine getirmek, bilime, bilim insanlarına ve sivil toplum kuruluşlarına önem vermek, eğitim, planlama ve denetim çalışmalarında görev almalarını sağlamak gerekli ve zorunludur.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yayınladığı 3030 sayılı Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğine uymayan belediyeler çoğunlukta iken, 03 Nisan 2012 ve 14 Nisan 2012 tarihlerinde Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler üretilen hizmetlerin teknik ve yasal standartlara ve Oda Yönetmeliklerine uygun olarak yapılıp yapılmadığının kontrolü ve denetimini ortadan kaldırmaktadır. Ülkemizin deprem coğrafyasında olduğu unutulmamalıdır. İmar planlarına altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütlerin Meslek Odalarının kontrol ve denetiminden çıkarılması ileride onarılması güç yaralara neden olacağı kesindir. Bu nedenle bu kararın kamu yararı açısından tekrar gözden geçirilerek düzeltilmesi gerekmektedir.
Depremlerin herhangi bir irade ile durdurulması mümkün değildir. Doğanın bir gerçeği olan depremler önlenemez ancak alınacak bilimsel önlemler, bilinçli eğitim ve planlı yerleşim ile deprem zararlarını azaltabilir. Birer doğa olayı olan depremlerin afete dönüşmesi, felaket olarak yaşanması halkımızın yazgısı olamaz, olmamalıdır.
Yaşadığımız depremlerde yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygıyla anıyor, depremzede yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı diliyoruz.
Saygılarımızla,
TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI
XIV. DÖNEM YÖNETİM KURULU