24 MAYIS 2014 SAROS DEPREMİ BASIN AÇIKLAMASI
BASIN AÇIKLAMASI
24 Mayıs 2014 (12:25:01TS, Mw=6.9) SAROS DEPREMİ
24 Mayıs 2014 tarihinde Türkiye saatiyle 12:25:01de Ege Denizinin kuzeyinde Saros Körfezi açıklarında, Amerika Jeoloji Araştırma Merkezi (USGS) çözümlerine göre deniz tabanından 10 km derinlikte ve 6.9 (Mw) büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. Depremin merkezüssü, USGSe göre 40.305K enlemi ile 25.453D boylamı noktası, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsüne göre 40.324K enlemi ile 25.469D boylamı noktası, AFAD Deprem Araştırma Dairesi çözümlerine göre 40.211K enlemi ile 25.307D boylamı noktasıdır. Yukarıda adı geçen Türkiyedeki iki kurumun (Kandilli, AFAD) farklı türdeki büyüklük ölçeğine göre açıkladıkları büyüklük ise 6.5 (ML)dir. Bu ölçek farklılığından hareketle, deprem merkezüssünün en yakın kıyımıza uzaklığı ve USGSin bu merkezüssüne göre avantajlı konumu gereği kullandığı çözüm tekniği nedeniyle, bu depremi temsil eden en doğru büyüklük değeri, 6.9dur. Aynı gerekçeyle, yukarıda anılan derinlik değeri daha anlamlıdır. 26/05/2014 15:30 itibariyle yüzlerce artsarsıntı devam etmektedir.
Deprem, Kuzey Anadolu Fay Zonuna ait kuzey kolun Ege Denizindeki uzantısınca üretilmiş olup yaklaşık 25km100kmlik kuzeydoğu-güneybatı (KD-GB) doğrultulu bir deformasyon alanının ürünüdür. Hâlen devam etmekte olan artsarsıntılar, bu deformasyon alanı içindedir. Kuzey Anadolu Fay Zonunun karakterine uygun baskın doğrultu atımlı bir faylanma ile meydana gelmiştir. Deprem, muhtemelen K75D doğrultulu 73 derece güneydoğuya (GD) eğimli (USGS, CMT) bir kırılma (fay) yüzeyi üretmiştir. Merkezüssü yeri için Kandilli ile USGSin verdiği noktalar birbirine yakındır. Buna göre, artsarsıntı etkinliği, merkezüssünün KD-GB doğrultulu iki tarafına doğru gelişmektedir. AFADın merkezüssü yerine göre ise bu gelişim, genel olarak merkezüssünden kuzeydoğu (KD) yönüne doğru olup tek taraflıdır. Bu, kırığın Marmara Denizine doğru ilerlemesi olarak da yorumlanabilir, fakat bu zorlamalı bir yorumdur. Her iki durumda da bu deprem, 1999 Kocaeli ve Düzce depremleriyle birlikte değerlendirilirse, "Marmara Denizinin doğu ve batı tarafı kırıldı, şimdi ortası kaldı" yorumuna da bir sebeptir.
Depremin, yoğun yerleşim alanlarından uzakta ve denizde olması, ülkemizdeki yaşam alanlarının etkilemesinde önleyici bir rol oynamıştır. Deprem merkezüssünün en yakın kıyımıza uzaklığı 70 km civarındadır. Buna rağmen Gökçeadada, Çanakkale ve Tekirdağ gibi illerimizde bazı hasarlar, hatta azımsanamayacak hasarlar saptanmıştır. Bunun nedeni farklı zemin ve yeraltı özellikleridir. İzmir, deprem merkezüssünden yaklaşık 250 km uzaklıktadır ve deprem, tedirgin edici şekilde 30 sn civarında hissedilmiştir.
İzmirde konuşlandırılmış olan İzmirNet kuvvetli yer hareketi deprem gözlem ağı tarafından Bornovada 10 gal, Balçovada 7 gal, Bayraklıda 16 gal, Bucada 3 gal, Dikilide 42 gallik ivmeler ölçülmüştür. Ölçülen bu miktarlar, uzaktaki bir depreme ait olmalarından dolayı önemli değildir, fakat İzmir için hazır bir gözlem ağının çalışıyor olması, İzmirdeki yapılaşma çalışmaları ve deprem kökenli aletsel bilgi üretmedeki İzmirin olanakları yönünden çok önemlidir.
DEÜ-EBAMER ile Konak Belediyesi işbirliği kapsamında çalışmakta olan Konak Deprem İstasyonunda kaydedilen geniş bantlı hız sismogramından hareketle elde edilen deprem spektrumundan, hâkim Yer periyodunun tek bir değer olmayıp bir bant genişliğine karşılık geldiği görülmektedir. Bu bilgi, bu alandaki yapılaşma için çok önemlidir. Depremin İzmirin değişik semtlerinde dikkate değer farklılıklarla hissedilmiş olması, zeminden itibaren mühendislik anakayasına kadar yeraltının fiziksel ve frekans içeriğinin iyi bilinmesi zorunluluğunu göstermektedir. Kamuoyuna ait yaygın yanılgı gereği bina temelini barındıran yeryüzünden itibaren ilk 30 metredeki ya da daha sığdaki yeraltı özelliklerinin bilinmesi, bugünkü teknolojiye göre deprem-bina uyumundaki hiç bilgi demektir. Bir semtten diğer bir semte, Yer ivmesi cinsinden yaklaşık aynı ivme ölçülmesine rağmen depremin etkileme süresine bağlı olarak oluşan yerdeğiştirme ve bu yerdeğiştirmelerin zamana göre değişimi, depremin bir yapıyı etkilemesinde belirleyici rol oynamaktadır. Bu da depremle ilgili zemin ve Yer gözleminin anlık ivme gibi parametrelerle değil, aletsel gözlemlere dayalı yerdeğiştirme-zaman sinyalinin üretilmesiyle mümkündür. Deprem olayı, tamamen dinamiktir. Bunun, bir ülkedeki yapılaşma sürecinde, statik gözlem ve yaklaşımlarla izlenmesi yanılgıya götürür.
Sonuç olarak, İzmir, bu deprem istasyonlarıyla gözlem altındadır. Bir deprem ülkesi olan Türkiye için tek çare, depreme dayanıklı yapı tasarımı ve bunun da deprem-zemin-yapı uyumu eksenli yapılmasıdır.
TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI
İZMİR ŞUBE YÖNETİM KURULU
DEPREM ve SİSMOLOJİ KOMİSYONU