(+90) 312 418 82 69

jfmo@jeofizik.org.tr

Milli Müdafaa Caddesi NO:10/7

06650 Kızılay/ANKARA
MENU
23 KASIM 2022 MW: 60 DÜZCE DEPREMİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER

23 KASIM 2022 MW: 60 DÜZCE DEPREMİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER

23 Kasım 2022 tarihinde Düzce İli, Gölyaka İlçesi, Sarıdere yakınlarında meydana gelen Mw:6.0 büyüklüğündeki depreme ilişkin TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Bilim Kurulu Üyesi Öğretim Üyelerinin konuya ilişkin değerlendirmeleri, beklenen Marmara Denizi depremine ilişkin düşünceleri, Üniversitelerde görev yapan öğretim üyesi Jeofizik Mühendisleri`nin bölgenin jeodinamik, sismotektonik ve zemin koşullarına ilişkin düşünceleri paylaşılmıştır. Öncelikle bu depreme ilişkin TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı ve Jeofizik Yüksek Mühendisi Burak ÇATLIOĞLU`nun değerlendirmelerine göre "Deprem Jeofizik Mühendisleri olarak bizim mesleki sorumluluk alanımıza girmektedir ve bu konuda uzman birçok bilim insanıyla oluşturduğumuz bilim kurulu olarak gerçek bilgileri toplumumuzla paylaşmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz" demiştir. "Konusunda uzman ve saygın dergilerde makaleleri ve kitapları olan bilim insanlarımızla birlikte bundan sonra her depremden sonra halkımıza gerçekleri söylemekten geri durmayacağız ve üzerimize düşen görevlerimizi yapmaya devam edeceğiz" açıklamasında bulunmuştur.

İTÜ Jeofizik Müh. Böl. E. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN, Marmara Denizi bölgesindeki deprem etkinliği ve bu bölgenin jeodinamik evrimini üç farklı davranış karakteri göstermesinden dolayı ayrı yorumlamış ve "Kuzey Marmara‘da deprem davranışları; Doğu Marmara (Sakarya Çukuru-Gölcük-Kaynaşlı arası) gevrek, kırılgan, Batı Marmara (Orta Marmara Adalar-Büyükçekmece: Sağlam; Batı Marmara Büyükçekmece-Saroz; Kırılgan) olmak üzere 3 parçalıdır" olarak belirtmiştir. "Batı Marmara‘nın kırılma eşik değeri 6 milyar Giga ton`" olduğunu ve "Batı Marmara Gölcük‘ten Saroz‘a kadar bir bütün olarak değerlendirilmesi" gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Marmara Denizi depreminin bölgeyle ilişkisini ise "1999‘da olan M:7,5‘luk deprem Marmara‘yı yormuş, gerginliğini boşaltmıştır. Marmara geçen 23 yılda 6 milyar Giga tonluk kırılma direncin yenecek birikimi sağlamadığından beklenen deprem olmamaktadır" olarak altını çizmiştir. Meydana gelen Düzce depremiyle birlikte Doğu Marmara kolunuı birlikte incelediğinde ise "Sakarya Çukuru ise kırılma direncinin 0,5-1 milyar giga ton olması, biriktirdiği gerginliği 20 ile 35 yılda bir bir orta büyük depremle boşaltmaktadır" olarak belirtmiştir.  Sn. Ercan`ın 2001‘de yayınladığı Marmara‘da Deprem kitabında "bölgenin deprem davranışların özelliklerini ayrıntılı olarak değerlendirdiğini"  ve Düzce depremini işaret ederek bu depremin 2025‘den önce olacağını belirttiğini" vurgulamıştır. Bu nedenle de "Düzce‘deki deprem Jeofizik veriler bağlamında beklenmeyen bir deprem değildir" demiştir. Depremlerin bundan sonra "doğuya yöneldiği de doğru değildir. Yüklenme batıya doğru sürecektir" diyerek, gözleri Marmara Denizi içinde oluşacak depremlere çekmiştir. Yani bu durumun, "Orta Marmara Depremini üretirken, Doğu Marmara‘da bir deprem daha beklemek olasıdır" demiştir. Ancak "depremin kendisinin bir yıkım kökenin olmadığını, yıkımların nedenini yapısal unsurlara ve zemin koşullarına" bağlamıştır.  Düzce güncel çökeller üzerinde yerleştiğinden özellikle sıvılaşma ile çalkalanmaya çok uğrayacaktır. Bunları engellemek için ya az katlı yapılar yapılmalı, ya da Düzce kuzeyindeki dağlık kesime taşınılmalıdır." olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca "Düzce depremi Kuzey Marmara depremini öne çekmez, tam tersine geciktirir. Çünkü Kuzey Marmara‘yı besleyen gerginlik doğudan batıya taşındığı için Sakarya Çukuru depremleri önceden bu gerginliği depremlerle boşalttığı için sanki Kuzey-Batı Marmara Depremlerini geciktiren güvence sigortası gibi çalışmaktadır" olarak belirtmiştir.

İTÜ Jeofizik Müh. Böl. E. Öğretim Üyesi ve CHP 24. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Haluk EYİDOĞAN, Her kuvvetli depremden sonra klişe haline gelmiş "bu deprem Marmara`daki depremi tetikler mi?" sorusunun, Gölyaka`daki 6.0 büyüklüğündeki deprem sonrasında kendisine sorulduğunu ifade ederek, "Türkiye`de deprem kaynaklı can kayıpların ve bina hasarlarını azaltma politika ve eylemlerine dair konular daha önemli olmasına rağmen bu ve benzer klişe sorular öncelikle soruluyor" demiştir. 35 yıllık Jeofizik Mühendisi ve Sismoloji Profesörü olarak "akademik çalışmalarıma rağmen bu sorunun yanıtını verebilmem olanaksız" diye altını kalın kalın çizerek vurgulamıştır. "Hareket eden fayların birbirleriyle sismik gerilme ilişkileri ve birbirlerini uyarmaları konuları deprembilimde çok teknik, akademik bir tartışma alanıdır ve bilinmezlerle doludur. Gelinen noktada halkımıza, şu deprem nedeniyle şu alanda, şu tarihte ve şu büyüklükte bir deprem tetiklenecek demek olanaksızdır" demiştir. Yani "Düzce depreminin doğrudan Marmara Denizi`ne doğrudan etki ediyor" demek mümkün değildir" demek istediğini ifade etmiştir. "Türkiye`nin deprem kaynaklı can kaybı ve yıkım risklerinin azaltılması ve afet dirençli kentler ve toplum oluşturma eylemleri ile ilgili konular en somut sorunlar" olduğunu ve "bu sorunların çözümlerine yoğunlaşmak ve projeler geliştirmek en akılcı yol olacaktır" çözümünü yönetenlere iletmiştir. "Üstelik bu çözümlere yönelik olarak önerilen çözümleri içeren onlarca rapor yayınlanmışken, o raporlardaki çözüm önerilerinin uygulanıp uygulanmadığını veya uygulanmamışsa neden uygulanmadığını  sorgulamak varken neden "o deprem, şu depremi tetikler mi?" sorusuna yanıtlar aramamız, hiçbir zaman çözüm üretmeyecektir", noktasına odaklanılması gerektiği üzerine hassasiyetle durmuştur.

Yapılması gerekenleri ise Prof. Dr. Murat BALAMİR`in, cümleleriyle "İstanbul başta olmak üzere, büyükşehirlerde belediye ve valiliklerin ortak bir program ve kapsamlı bir iş bölümü geliştirmeleri gereği vardır. Bu programın, yerleşme ölçeğinde yerbilimsel araştırmalara ve kentsel risk belirleme çalışmalarına öncelik vermesi, bir özel ana plan (deprem önlemleri master planı, ya da ‘kentsel sakınım planı) hazırlaması, uygulamalar için yaptırım gücünün elde edilmesi ve bu amaçla mevzuat düzenlemelerinin yapılması, aynı zamanda bu uygulamalar için kaynak sağlama yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Planlama ve yapılaşma süreçlerini, riskleri azaltacak biçimlerde yeniden tanımlayan bir kurumlaşmanın sağlanması, depremlere karşı güvenli bir yerleşim ve hazırlıklı bir toplum yapısına kavuşmanın ön koşuludur" olarak sıralamıştır.

Kocaeli Üni. Jeofizik Mühendisliği Bölüm Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent ORUÇ, Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) davranışını "Marmara Bölgesi`nde Bolu civarında sıçramalı, sonra Akyazı civarında birleşmeli ve sonra tekrar sıçramalı devam eden örüntülü yapısıyla" izah etmektedir.  Marmara Denizi`ne uzanan alt kollarını ise "geniş alanlara uzanan makaslama deformasyon zonu olarak güçlü deprem üretme potansiyeline sahip" olduğuna işaret etmektedir. KAF`ın "Bolu civarında sağ yanal sıçramalı faylar Almacık dağını kuzeyden ve güneyden sınırladığını, bu fayların ise sırasıyla 26 Mayıs 1957`de Abant (Mw 7.0), 22 Temmuz 1967`de Mudurnu vadisi (Mw 7.1) ve 12 Kasım 1999 Düzce (Mw 7.2)" gibi yıkıcı depremlerini ürettiğini gösterdiğini belirtmiştir.  Düzce depremin yaklaşık bir yıl önce "17 Kasım 2021 yılında kuzey sınırındaki Karadere kolu üzerinde Mw=5.0 büyüklüğünde meydana gelen depremin olduğunu" hatırlatarak,  "yaklaşık bir yıl sonra aynı deformasyon zonunda bu sefer 23 Kasım 2022 tarihinde Karadere kolunun kuzey doğu ucunda Mw=6.0 büyüklüğünde depremin meydana gelmiş olması bölge kabuğunun büyük ölçüde deforme olduğu ve yamulma enerjisinin kısa aralıklarla güçlü ve yıkıcı depremlere yol açarak boşaldığının" anlaşıldığını anladık dedi.  Son olarak "Düzce Gölyaka depreminin sağ yanal doğrultu atımlı faylanma ile boşalan yamulma enerjisi sonrası doğuda Bolu ve batıda Akyazı-Sapanca kolu üzerinde olası gerilme transferi, söz konusu bölgelerin depremselliğinin dikkatle izlenmesini gerektiğini" vurgulamıştır.

Kocaeli Üni. Jeofizik Mühendisliği Bölüm Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerif BARIŞ, "23 Kasım 2022 tarihinde meydana gelen 5,9 büyüklüğündeki Gölyaka Depremi Karadere fay segmentinin kuzeydoğu bölümünde meydana gelen bir deprem" olduğunu ve "bu parça muhtemelen 1999 depremlerinde kırılmamış olduğunu ve bu bölge son olan bu depremle kırılmayı tamamlamıştır" şeklinde yorumlamıştır. "Bu depremin ülkemizde büyük deprem beklenen sismik boşluklardan birisi olarak nitelendirilmemesi" gerektiğini vurgulamıştır. Bu durumu da Şekil 1 ile izah etmiştir.

Şekil 1. Doğu Marmara Bölgesinin 1985-2021 yılları arasındaki deprem etkinlik haritası. Beyaz çizgiler aktif fayları, kırmızı noktalar depremleri, yeşil yıldız ise Gölyaka depreminin yerini göstermektedir. Veriler B.Ü Kandilli Rasathanesi ve DAE`den alınmıştır.

Ayrıca,  "Deprem araştırmalarının sürdürülmesi, yaygınlaştırılması ve deprem araştırmalarına ayrılan Ar-GE ödeneklerinin mutlaka artırılması gerekliliği" tekrar hatırlatarak,  "Düzce depreminde kaydedilen yüksek ivme değerinden dolayı fazla hissedildiğini" belirtmiştir. Böyle bir depreme hasar olmamasını ise "bölgede daha önce meydana gelen 2 adet M7`den büyük ve yüzlerce M4 ve daha büyük artçılar sonucu kötü yapı stoku ayıklandığını ve bölge 2000 yılından itibaren depreme dayanıklı yapı ile yeniden inşa edilmesine" bağlamıştır. Ayrıca "böyle bir depremin başka bir il ve ilçede olsaydı karşılaşılacak yapısal hasar ve ölü sayıları çok yüksek olabileceğini" söylemiştir. Sözlerine "bu açıdan bakıldığında bu deprem ucuz atlatılmış bir deprem olup bölge bu açıdan şanslıdır.  Ancak bu deprem, depreme hazırlığı sadece depreme karşı yapısal bilinç olarak görmenin ne kadar hatalı olduğunu da gösteren önemli bir deprem olmuştur" demiştir. Son yapılan tatbikatı işaret ederek, "zaman zaman da bu konuda eğitim alarak sık sık tatbikat yapmayı unutmamalıyız ve bir deprem ülkesi olan güzel yurdumuzda olası depremlerin oluşturacağı zararları azaltmanın yegâne yolunun bu olduğunu!" açıklamıştır.

Boğaziçi Üni. Kandilli Rasathanesi Bölgesel Deprem ve Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Doç. Dr. Doğan KALAFAT, "Depremin odak derinliği yaklaşık 10.6 km civarında olup sığ odaklı bir depremdir. Depremin kaynağı Sarıdere köyünün batısı olup köye yaklaşık 600 metre uzaklıktadır" demiştir. Bu nedenle "depremin dış merkezine en yakın yerleşim yeri olan Sarıdere köyünde çoğu yapıların hasar görmesi" sürpriz olmamıştır. Bu depremin meydana geldiği alan "Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) içerisinde" olduğunu değerlendirilmiş ve  "KAFZ`nun ana parçaları depremin kaynağının güneyinden geçmekte olup, bölgede Gölyaka ve Çilimli arasında KAFZ`na paralel gidişli birçok kırık parçası bulunduğuna" işaret etmiştir.  "Depreme neden olan kırık parçasının yaklaşık 7 km. uzunluğunda olduğu, genel doğrultusu Doğu Kuzeydoğu-Batı Güneybatı olup, deprem tali bir fay zonunda meydana geldiğini" gözlemleriyle açıklamıştır. Bu depremin "12 Kasım 1999 depremi sonrası bölgede değişen gerilim ile ilişkilisi" olduğunu ve bundan sonra bölgede Mw:5.0 depremlerin meydana gelmesi sürpriz sayılmamalıdır" yorumunu yapmıştır.  Bu duruma örnek olarak "17 Kasım 2021 Depremi (Mw=5.0)" verilebileceğini belirtmiştir. Yapılan fay düzlemi çözümleri depreme neden olan fayın genel doğrultusunun D-B olduğunu ve kuzeye eğimli olduğunu göstermektedir (Şekil 2).

Şekil 2. Fay düzlemi çözümleri

Depremi oluş düzeni açısından değerlendirildiğinde Ana Şok+ Artçı şok şeklinde olduğu görülmüştür. Ana şoku takip eden zaman diliminde 30 Kasım 2022 itibarı ile 480 artçı deprem meydana gelmiş olup, artçı depremler sıklıkları ve büyüklükleri azalarak bir süre daha devam etmesi beklenmelidir. Son olarak Marmara Denizi depremiyle ilişkisini "Bu depremin bölgedeki tali kırıklara az da olsa gerilim yüklemesi beklenmelidir. Ancak Sarıdere-Gölyaka depreminin Marmara`da beklenen depreme gerilim yüklemesi ve olumsuz bir etkisi olmayacaktır" açıklamasıyla son noktayı koymuştur.

Gebze Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Jeofizik Müh. Dr. Savaş KARABULUT, bölgesel zemin koşullarına dikkat ederek "Son Düzce depreminin beklenen bir deprem olduğunu ancak depremin büyüklüğünün biraz daha fazla olması durumunda zemin-yapı etkileşimi sürecinde ciddi can kayıpları ve yıkımlara neden olabileceğine" işaret etmiştir.  Gölyaka ilçesi ve çevresinde yapılan son bilimsel yayınlarda "deprem dalgalarının zemin koşullarından dolayı belirli katlardaki binalarda rezonansa girebileceğini ancak deprem büyüklüğünün bu durum için yeterli olmadığını" belirtmiştir. "Ayrıca zeminlerde meydana gelen ve sıvılaşma olarak isimlendirilen olgu içinde bu büyüklüğün 6.8 büyüklüğünde olması durumunda gerçekleşebileceğini" bilimsel yayınları işaret ederek açıklamıştır. "23 yıl sonra bölgede meydana gelen bir depremde, çeyrek asır sonra bile ağır hasarlı yapılar görebiliyorsak, İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlerin vay haline" dedi. Dr. Karabulut "şehrin adı üstünde Efteni Göl`ün yakasına veya yamacına kurulduğunu, bu tür alanlarda yapılaşma açısından yerel ve merkezi idari tarafından Jeofizik Mühendisleri`nce ciddi mühendislik çalışmalarının yaptırılması gerektiğini" belirterek, "mikrobölgeleme çalışması başta olmak üzere yetişmiş onlarca Jeofizik Mühendisi`nin bir an önce kamuya kazandırılarak ovaya kurulan tüm şehirlerin ayrıntılı Jeofizik etütleri yapılarak, Uzman Geoteknik Mühendislerince kurulacak yapılar için bu zemin koşulları dikkate alınarak yapılaşmaya gidilmesinin", önemine değindi.  Yerel veya Merkezi İdarecilerin, konut inşa etmek için bir modele ihtiyaçları varsa "12 Kasım 1999 Düzce depremi sonrası depremzedelerin içinde olduğu bir finansal modelle İMECE Konutlarının inşa edildiğini incelesin" dedi.

Saygılarımızla,

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası
İstanbul Şube Bilim Kurulu

Okunma Sayısı: 250